08 Kasım 2022, 22:43 tarihinde eklendi

Algı Yönetimi ve Manipülasyon: Kanmanın ve Kandırmanın Psikolojisi

Algı Yönetimi ve Manipülasyon: Kanmanın ve Kandırmanın Psikolojisi

“Henry Kissinger’a atfedilen “Bir şeyin gerçek olması pek o kadar önemli değildir; fakat gerçek olarak algılanması çok önemlidir.” sözü bir bakıma içinde yaşadığımız dünyayı da özetlemektedir. 

Hepimiz, demokrasi denilerek diktatörlüklerin tahkim edildiği, barış denilerek savaşların çıkarıldığı, özgürlük denilerek tutsaklıkların ve bağımlılıkların var edildiği sağlık denilerek hastalıkların üretildiği, eğitim denilerek cehaletin yaygınlaştırıldığı bir dünyayı gözlemliyoruz. Kitlelerin zihni kıyasıya savaşların verildiği bir savaş meydanına dönmüş durumda.  Gerçeklerle aramıza giren algı yönetmenleri ve manipülatörler; gördüklerimizi duyduklarımızı nasıl yorumlayacağımızı belirlemek için profesyonel bir çaba gösteriyorlar.”

 Aslında algı yönetimi ve manipülasyon tekniklerinin ardında yatan temel ilke gayet basittir: Eğer silah üretiyorsanız, savaşa ihtiyacınız vardır; ilaç üretiyorsanız, hastalığa. Eğer bilgi üretiyorsanız da cehalete.

Diyor Dr. Mücahit Gültekin “Algı Yönetimi ve Manipülasyon Kanmanın ve Kandırmanın Psikolojisi” kitabında bizde size bu kitaptan manipülasyon çağının 12 psikolojik kandırma kuralını sunuyoruz ki algı yönetimi ve manipülasyonun farkında olup direnebilelim.

1. Kural: Amacın Gizlenmesi: Niçin Sorusunun Sorulmasına İzin Vermemek

Algı yöneticisi ve manipülatör, çoğu zaman, amacı gizlemek için sahte bir amaç üretir.

Sebepler bir olayın, bir davranışın, bir durumun öncesiyle ilgilidir. Sebep sorusu bizi geçmişe götürür. Amaç sorusu ise bizi geleceğe götürür.

Sebepler olmuş olan şeylerle ilgilenirken, amaçlar olacak olan şeyle ilgilenir. Sebep soruları bizi geçmişe götürürken, amaç soruları geleceğe götürür. Sebepler var olanı bulmayı, amaçlar çıkarım yapmayı ve öngörmeyi gerektirir. Bir olayın/durumun sebebi/sebepleri doğru ve hak olabilirken, amacı/amaçları yanlış ve batıl olabilir.

Sebeplerin amaçları gizleyebileceğini çoğu zaman fark edemiyoruz. Örneğin;

Edward Bernays: Kadınları Sigaraya Başlatan Adam

1920’li yılların sonunda Amerika’da gerçekleşen olayda bir tütün firması cirosunu yükseltmek için Edward Bernays (Kendisi aynı zamanda Freud’un yeğenidir. Halkla ilişkiler kavramının üreticisidir ve kadınları sigara başlatan adam olarak tanınıyor.) ile anlaşıyor. O dönemde Amerika’da kadınların sigara kullanması örfen yasak. Yapılan istatistiklerde kadınlarda sigara içme oranı %5 civarında. Toplumun yarısı ise kadınlardan oluşuyor. Kadınların sigaraya başlaması demek aynı zamanda ciroların ikiye katlanması demektir. Edward Bernays şöyle bir yöntem uyguluyor; bir grup feminist kadınla anlaşıyor ve dini bir tören olan Paskalya Geçidi esnasında ceplerinden ya da jartiyerlerinden çıkardıkları sigaraları yürüyüş esnasında içmelerini istiyor. Gazetecileri de örgütlüyor. Ve olayın mesajını şöyle aktarıyor: “Kadınlar bu ülkede erkek egemen bir toplumda yaşıyor ve ellerinde tuttukları sigara kadınların özgürlüğünün simgesidir.” Bağlamını ise şöyle kuruyor: “Amerika’daki Özgürlük Heykeli’nin elindeki özgürlüğün simgesi meşale, kadınların elindeki de bu sigaradır.” diyor. Yani kadınlar, erkek egemen düzene karşı sigara yakarak özgürlük mücadelesi vermiş oluyorlar. Kampanya çok etkili oluyor ve kadınlarda sigara içme oranı %12’ye çıkıyor daha sonra %35 ve sonraki yıllarda sigara içmeyen kadın neredeyse kalmıyor. Tabi ki bu süreç reklamlarla destekleniyor. Bunu bir mücadele haline getiriyorlar.

 Sebepler algı yönetmenleri için amaçları görmemizi engelleyen bir perde gibi kullanılabilir.

Kandırılan kişiye gideceği yol gösterilmeli, ama bu yolun nereye çıktığı bilgisi saklı tutulmalıdır.

Manipülasyonun başarısız olması için en can alıcı noktasıdır amaca yönelerek “niçin” sorusunu sormak.

 

2. Kural: Gerçeğe Yaslanmak: Yalanın En İyi Koruyucusu Doğrulardır

 

Bir yalanı, en iyi, bir grup doğrular muhafızı korur.  Yalan tek başına durmamalıdır, gerçeklerin arasında yer almalıdır. Bizi doğrudan yalan ile manipüle edemeyeceklerini bildikleri için doğruların içine gizlenmiş yalanlar ile manipüle etmek tabi ki daha zekicedir.

Çoçukların öz saygısı ile patronların cirosu arasındaki ilişki incelenmelidir.

3. Kural: Uzmanlık, Güvenilirlik ve Saygınlık: Akredite Edilmiş Bilgi

 

Algı yöneticileri ve manipülatörler toplumda ki yüksek statü sahibi güvenilir kişi yada kurumları kullanarak insanları yönlendirebilirler. 

7 Aralık 2003 tarihinde İngiliz Observer gazetesinde yayınlanan bir makale o güne kadar pek duyulmamış bir skandaldan bahsediyordu. Skandal şöyle patlak veriyor: Psikiyatrik ilaç üreten firmalar, yeni ilaçlar üretip satabilmek için önce yeni hastalıklar üretiyor ya da yeni üretilen bir ilacın etkililiğine ilişkin bir makale yazıyorlar. Dikkat edin, makaleyi ilaç firması kendisi yazıyor. Sonra alanda uzman bir ismi arayarak, ciddi miktarda bir para karşılığında, bu yazının onun ismiyle yayınlanmasını teklif ediyorlar. Uzman kabul ettiği takdirde makale saygın bir dergide, alanında uzman kişinin etiketiyle yayınlanıyor ve dünyadaki pek çok uzmanın eline ulaşıyor. Derginin ve uzmanın saygınlığına ilişkin şüphe duymayan uzmanlar makalede yazılan bilgileri kendi lisans ve lisansüstü öğrencilerine ulaştırıyor. Oradan da bu bilgiler halka taşınıyor.

4. Kural: Etkili Bir Taşıyıcı Bulmak: Satışın Damarları

 

Okul, Güven; Medya, Duyuru; Cami Onay Mekanı Olarak Konumlanmaktadır.

Günümüz medyası, eğer bir konu üzerinde ansızın durmaya ve konuyu sık gündeme getirmeye başlamışsa muhtemel bir algı yönetimi süreciyle karşı karşıya olduğumuzu düşünebiliriz. Büyük ihtimalle, bize bir şey satılacaktır. Tekrar, algı yönetiminin başlandığına ilişkin önemli bir işaret olarak görülmelidir. Bu işareti aldığımızda ilk kural olan “amacın gizlenmesi” kuralını hatırlayıp, “niçin?” sorusuna cevap aramalıyız.

5. Kural: Ön Satış: Tarlayı Sürmek

 

Ön yargı oluşturarak insanları etkilemektir.Evrimi bilimsel bir gerçekmiş gibi bize servis etmek için ortaya attıkları yalan ‘Piltdown Adamı’ sözde kanıtı da buna örnek verilebilir. Ayrıntılı bilgi için kitaptan ilgili bölüm okunabilir.

Modern dünya düşünen, araştıran, ve sorgulayan değil; izleyen bir kuşak var etmiştir.

6. Kural: Bütünden Koparmak: Derede Boğmak

 

Mevlana’dan Körlerin Fili Tarifi Hikayesi Durumu Anlatmaktadır.

“Hintliler bir fili halka göstermek için getirip karanlık bir ahıra kapattılar. Hayvanı görmek için o karanlık yere bir hayli adam toplandı. File ellerini sürmeye başladılar. Birisi eline hortumunu geçir­di:

– Fil bir oluğa benziyor, dedi. Başka biri filin kulağını yakaladı:

– Fil, yelpaze gibi bir hayvan, dedi. Filin ayağını yakalayan ise:

– Fil bir direğe benziyor, dedi.Bir başkası da sırtına dokunmuştu:

– Fil, taht gibi, dedi.

Herkes filin neresine dokunduysa ona göre anlatmaya başladı. Herkesin elinde bir mum olsaydı, sözlerinde aykırılık kalmazdı.

Duyu gözü ele, avuca benzer, avuç bütün fili tutamaz ki. Bu gö­zü yum da hakiki göz kesil.”

“Bianchi ve arkadaşlarının yazdığı (2006) Amerikan Aile Yaşamının değişen ritmi isimli kitap fotoğrafın bize gösterilmeyen kısımlarına odaklanıyor. Yazarlar, çalışan kadınlarının zorluklarını anlatarak günümüz kadınlarının çalışıyor olmalarından dolayı aileleri ve çoçuklarına daha az zaman ayırdıklarını, evleriyle daha az ilgilendiklerini vurguluyor. Baker da (2009) aynı noktaya işaret ediyor. Evet günümüz kadınları daha çok çalışıyor, ama daha az evleniyor daha az çocuk sahibi oluyor ve daha çok boşanıyor.”

Yani at gözlüklerimizi çıkarmalı, hiçbir zaman sığ bakmamalı, ve büyük resmi görebilmeliyiz.

7. Kural: Tekrar: Sürekli Tekrar

 

Tekrar, bilişsel psikolojinin “bulunabilirlik etkisi” dediği bir mekanizmayı devreye sokar (Sutherland, 2009). Bulunabilirlik etkisi; en son ve en sık duyduğumuz/gördüğümüz, bundan dolayı da akla ilk gelen bilgiyi ifade etmek için kullanılmaktadır.

Şu sorunun cevabı çok şeyi gözler önüne seriyor aslında: Trafik kazasında ölenler mi, Yoksa felç sonucu ölenler mi daha fazladır ? Çoğumuzun vereceği cevap trafik kazası olur öyle değil mi ? Bu doğaldır da çünkü medya felç sonucu ölenleri değil trafik kazası sonucu ölenleri haber yapar. (Sürekli Tekrar) Hemen sorunun cevabını verelim felç sonucu ölenlerin sayısı trafik kazası sonucu ölenlerin sayısının tam 40 katıdır.

8. Kural: Bilgiyi İşlemden Geçirmek: Ekleme-Gizleme-Vurgulama

 

Eklenen küçük bir kavramın halkın kararlarını nasıl etkilediğine ilişkin çarpıcı bir araştırma Amerika’da yapılmıştır (Gültekin ve Şahin, 2015):

Çalışmada “komünist” kelimesinin Amerikalıların “hayati bir konuda” kararlarını nasıl etkilediği araştırılmıştır. Bilindiği gibi bu kelime Amerikan kamuoyunda uzun yıllar yapılan propagandanın etkisiyle “tehlike” olarak kodlanmıştır. Çalışmada katılımcılara, Amerika’nın bir savaşa müdahale edip etmemesine yönelik fikirleri sorulmuştur. Ancak bu soru, iki farklı şekilde düzenlenmiştir. Birinci soru: “Eğer dünyanın bir başka bölgesinde Vietnam sorununa benzer bir durum ortaya çıkarsa size göre ABD oraya asker göndermeli midir, yoksa göndermemeli midir?” şeklinde yöneltilirken,  ikinci soru: “Eğer dünyanın bir başka bölgesinde Vietnam sorununa benzer bir durum ortaya çıkarsa size göre ABD komünist işgalini önlemek için oraya asker göndermeli midir, yoksa göndermemeli midir?” şeklinde düzenlenmiştir. İlk soruya “asker göndermelidir” diyenlerin oranı %18,3 iken, ikinci soruya “asker göndermelidir” diyenlerin oranı %33, 2 olmuştur.

Görüleceği üzere soruya eklenen küçük bir kelime, “komünist” kelimesi,“ evet” cevabını neredeyse %100 arttırmıştır.

David Healy, depresyonu iyileştirdiği iddia edilen bazı ilaçları üreten firmalarının arşivlerine girdiğinde bu ilaçlar piyasaya sürülmeden önce yapılan deneylerin bazı sonuçlarının kamuoyundan gizlendiğini ortaya çıkarmıştı. The Guardian’da yayınlanan habere göre, ilaç firmaları deney sonuçlarını kamuoyuyla paylaşırken, bu ilaçların “intihar riskini arttırdığı” bilgisini çıkararak paylaşmıştı.

Algı yönetmenleri ve manipülatörlerin bilgiyi işlemden geçirirken başvurdukları bir diğer teknik vurgulamadır. Bir haberde neyin öne çıkarılacağı, hangi hususun vurgulanıp manşete taşınacağı, hangi bilginin önemsizleştirileceği dikkatle hesaplanmaktadır.

Örneğin, eğer yolsuzluğa bulaşmış birinin babası imamsa, haber; “İmam’ın Oğlu Hırsız Çıktı” manşetiyle verilmektedir. Haberde hırsızlıktan ziyade, hırsızın babasının kimliği öne çıkarılmakta; “Dinden, imandan, ahlaktan bahseden adamlara güven olmaz” mesajı verilmektedir. Mesela şöyle bir haberle muhtemelen hiç karşılaşmamışsınızdır: “Elektrik Mühendisinin Kızı Alkollü Araba Sürmekten Ceza Aldı.”

“Namus” ve “Cinayet” kavramı birlikte kullanılıp namus duyarlılığı masum canlar almaktadır mesajı verilmektedir. Aynı şeyi “Aile İçi Şiddet” kavramında da görmekteyiz.

9. Kural: Akla Değil Duygulara Hitap Etme: Korku, Öfke, Şehvet

 

Pazarlama uzmanları iyi bir pazarlamanın sırrının duyguları harekete geçirmekte olduğunu belirtiyor. Çünkü duyguların aklı gölgelediğini ve hatta bilişsel süreçleri bir müddet felç ettiğini biliyorlar.

Psikologlar kaybetme riskinin kazanma olasılığına oranla insanların karar vermelerinde daha etkili olduğunu keşfetmişlerdir.

Korku gerçekten de iyi bir satış aracıdır. Söz gelimi, Amerika bütün dünyaya yaklaşık 100 yıldan beri korku satmaktadır. Amerika, 1990’lı yılların başına kadar komünizm korkusu satarak kendi halkına, Avrupa’ya ve diğer bölgelere müdahale etmesinin rasyonel gerekçesini oluşturmuş; “Ben olmazsam, komünizm gelecek” tezini sürekli işlemiştir.

Algı yönetmenleri ve manipülatörler güzel şey konuşur ama genellikle çirkin şeyler yaparlar. Bunun en önemli kanıtı, sonuçlardır…Kimse karşımıza çıkıp: “Önümüzdeki 5 yıl içinde uyuşturucu kullanma yaşını 10’a indireceğiz.” demiyor, ama sonuçlar öyle oluyor. Neden? Çünkü ülkemizde ve dünyada uyuşturucu yasak ama uyuşturucuya götüren bütün yollar serbest.

Liderlerin kişilik haritaları çıkarılarak zaaflarının tespiti ile nasıl manipüle edildiği ya da toplumların korku ile nasıl yönetildiği ve şehvet ile nasıl uyutulduğu bu kural hakkında daha çok bilgi için araştırılabilir. 

 

10. Kural: Tekasür Kuralı: Bütün Dünya Bunu Kabul Ediyor!

 

Meşhur “Asch Deneyi”ni okumamız bu kuralı anlamak için yeterli olacaktır. Buna bir örnek olarak ‘Kinsey Raporu’ verilebilir. Kinsey Raporu; Biliminde manipülasyon için kullanılabileceğinin en iyi örneklerinden biridir.

İlk olarak eşcinselliği yaptırdıkları ‘Kinsey Raporu’ ile hastalık olmaktan çıkarmaya çalışıp toplumsal bir baskı oluşturdular. Şimdi ise Pedofilik hareketleri yasallaştırıp normalleştirecekleri güne kadar eşcinsel organizasyonları pedofililikte bir truva atı gibi kullanıp kendilerine hareket alanı açma fırsatı bulmak istiyorlar. (Öncesinde eşcinselliği yaptıkları kinsey raporu ile hastalık olmaktan çıkarmaya çalışıp toplumsal bir baskı oluşturup amerikan toplumunu büyük bir yıkıma uğrattılar ve aile kurumunu tamamen erittiler. Şimdi de aynısını ülkemizde yapmak istiyorlar. Bakınız: Türkiye’de son 10 yılda 1 milyon 138 bin çift boşanmış. Son dört yılda uyuşturucu kullanan çocuk  sayısında %139 artış bildiriliyor. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) yayınladığı veriler her geçen yıl evliliklerin azaldığını boşanmaların ise arttığını gösteriyor. Bütün bu rakamlar ve konuyla ilgilenen uzmanlar Türkiye’de ailenin çözüldüğünü ve dağılma sürecinde olduğunu belirtiyor. Mücahit Gültekin araştırmasında, ailede yaşanan bu sarsıntının sebeplerini inceliyor. Türkiye’de uygulanan aile politikalarına ilişkin gözlemlerini aktarıyor ve 2011 yılında imzalanan  “İstanbul Sözleşmesinin” maddelerini analiz ediyor. Bu sözleşmenin aile yapımız üzerinde derin ve sarsıcı etkilerinin olacağını belirtiyor.) Reisman, Kinsey Raporu araştırmasından sonra eşcinselleri koruyan ve yücelten yasalarla birlikte pedofilinin de dramatik bir şekilde yükselişe geçtiğini vurgulamaktadır.” Bu konuda daha fazla bilgi için ilgili kitap okunabilir.

…”İçinde yaşadığımız dünyada asıl sorun her türlü kötülüğün ve ifsadın yapılabiliyor olması değildir. Asıl sorun Marc Dutroux gibi adamların çıkması değildir; Asıl sorun bu gibi kişilerin özgürlük, insan hakları, eşitlik gibi kavramlara sığınılarak korunuyor olmasıdır…”

11. Kural: Değerlere Yaslanmak: Sizden Biriyim!

 

Algı yönetimi ve manipülasyon açısından oldukça önem taşıyan “Ey insanlar, hiç şüphesiz Allah’ın va’di haktır, öyleyse dünya hayatı sizi aldatmasın ve aldatıcı(lar) da, sizi Allah ile (Allah’ın adını kullanarak) aldatmasın.” (Fatır 5) ayeti hedef kitlenin sahip olduğu değerlerin algı yönetmenleri tarafından araçsallaştırılabileceğini vurgulamaktadır.

12. Kural: Uyanmanın Bedeli Ağır Olmalı: Ya Uyu ya da Uyuyormuş Gibi Yap!

 

Halkımız “Doğru Söyleyeni Dokuz Köyden Kovarlar.” demiş. Bu söz, Algı yönetmenlerinin doğru söyleyenlere karşı nasıl bir yöntem takip edeceğini anlatıyor. Diğer bir ifadeyle: Eğer doğruyu söylemeye niyetliysen; yalnız bırakılmaya, itibarsızlaştırılmaya, dışlanmaya, itilip-kakılmaya, horlanıp-küçük düşürülmeye, iftira ve hakarete uğramaya da hazır olmalısın.

Algı yönetimi ve manipülasyona karşı direnmek demek, sürüye dahil olmamak demektir.  Algı yönetmenleri bunun bedelini, kişiyi yanlızlaştırarak, itibarsızlaştırarak ve karalayarak ödetmek isterler. Bir kişinin bile gerçeği söylemesine tahammül edemezler. Çünkü bu diğer kişilerin de uyanmasına sebep olabilir. Malcom X’in de söylediği gibi: “Uyanık bir kişi bütün uyuyanları uyandırmaya yeter.”

BİR CEVAP YAZ

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Doldurulması zorunlu alanlar işaretlendi *