HARD POWER MI, SOFT POWER MI?
Devletlerin ulusal menfaatlerini korumasının temel kuralı, güçlü olmasıdır. Bu güç en basit tanımı ile ikiye ayrılır; hard power (sert güç) /soft power (yumuşak güç). Sert güç, askeri çözümlerdir.
Ancak değişen ve gelişen dünyada askeri güçlerin eşitlenmesi nedeniyle soft power devreye girmiş durumda. Sözkonusu gücün içinde dini kültürel bağlardan ekonomik anlamda sürdürülebilirlik imkan ve kabiliyetlerine kadar pek çok faktör devreye giriyor.
Hard power faktörünün temelini oluşturan askeri güç, sadece savaş araç ve gereçlerini kapsamıyor. İlginç bir şekilde askeri gelişmeler ülkelerin ekonomik ve teknolojik gelişimine de liderlik yapıyor.
Teknoloji ve bilimsel gelişmenin temeli araştırma ve geliştirme (ar-ge) faaliyetleridir. Ancak ar-ge, yüksek bütçeler gerektirmesi ve her yeni buluşun rantabl olmama ihtimalinin yüksekliği özel sektörü ar-ge’ye ayırdığı bütçeleri minimum düzeyde tutmasına yol açıyor. Özel sektör, kar maksimizasyonunu ve kar-maliyet hesabını öne alan bir mantıkla hareket eder. Bu nedenle teknolojik gelişmelerin temelini oluşturan ar-ge için devlet desteği olmazsa olmazdır.
Öte yandan hemen tüm devletin birincil amacı “ulusal savunma”dır. Bu kavram, “ulusal savunmanın maliyeti olmaz” felsefesi ile birleşince devletin kaynakları sınırsızca askeri ar-ge çalışmalarına akıtılıyor.
Teknolojik gelişme ile ulusal güvenlik ilişkisi tarihin her döneminde tartışmalara konu oldu. Ancak ulusal savunma kurumlarının (askerlerin) savaş endüstrisini geliştirme çabalarının, teknolojik gelişmenin temelini oluşturduğu bir gerçek. Bu konuda çalışan en önemli birimlerden biri, ABD Savunma İleri Araştırma Projeleri Ajansı (The Defense Advanced Research Projects Agency) DARPA’dır.
DARPA, ABD Ordusu tarafından kullanılmak üzere, yeni teknolojiler üretmekle sorumlu Pentagon’a bağlı bir devlet kurumudur. Bilim ve teknoloji ile ulusal güvenlik kesişmesini/ilişkisini sağlamakla, geleceği inşa etmekle görevlidir.
Soğuk Savaş döneminde Rusya’nın Sputnik füzesini uzaya göndermesinin ardından 1958’de ARPA adıyla kuruldu. DARPA bugünkü internetin geliştirilmesinden sorumludur ve Kaliforniya Üniversitesi, Berkeley Unix ve TCP/IP’yi de içeren birçok geliştirme projesini finanse etti.
Cep telefonlarının gelişmesi DARPA’nın araştırma porgramları sayesinde gerçekleşti. Ki, dünyadaki iletişimi takip etmek ABD’nin ulusal savunma stratejilerinden birini oluşturuyor. Özellikle DARPA’nın geliştirdiği bazı programları ve chip’leri Apple’ın “satın alarak” telefonlarında kullandığı biliniyor.
Virginya’da bir binada yaklaşık 200 kişilik bir ekiple çalışan DARPA’nın 3 milyar dolarlık bütçesi olduğu söylense de, böylesine devasa projeler için 3 milyar doların sembolik bütçe olduğunu herkes kabul ediyor.
Çin’in Huawei marka cep telefonlarına Pentagon’un gösterdiği sert tepki, elektronik savaşta Çin’in öne geçme tehlikesidir.
Bu noktada ülkelerin güç çeşitliliği ön plana çıkıyor.
Devletlerarası krizlerde veya bir devletin bekası sözkonusu olduğunda alınacak tedbirler tedricen uygulanır. Bu tedbirler soft pover (yumuşak güç), hard power (sert güç) olarak iki bölüme ayrılır.
Sabit güç terimi, bir ulus ya da siyasi bedenin, diğer aktörlerin davranışlarını etkilemek için ekonomik teşvikleri ya da askeri güce sahip olma becerisini tanımlar. Nüfus, toprak, doğal kaynaklar, ekonomik ve askeri güç gibi bazı maddi kaynakların bulundurulmasıyla bağlantılıdır. Sabit güç, diğer varlıkların davranışını tetiklemek için bu tür kaynakların kullanımı ile tanımlanır.
Sabit güç; soft power (yumuşak güç), hard power (sert güç) olarak iki temel esasa dayanır. Güç stratejileri, diğer varlıkları uyumlaştırmaya veya tehdit etmeye yönelik geniş bir yelpazede tedbirler içerir. Bu tedbirler, askeri saldırı tehdidi veya ekonomik ambargo uygulanması gibi “sopa” politikasını içerebileceği gibi; askeri koruma taahhüdü veya ticaret engellerinin azaltılması gibi “havuç” politikasını da içerebilirler.
SOFT POWER
Ülkelerin konvansiyonel ve nükleer savaş kapasitelerinin eşitlendiğini biliyoruz. Düşman paktlarda yer alan ABD, Rusya, Çin gibi ülkeler her iki savaş kapasitesinde de eşit güce sahipler. Olası bir sıcak çatışmanın kazananı olmayacak. Bu noktada ülkeler diğer savunma kapasitelerini devreye alıyor. İşte buna soft power deniyor.
1980’li yılların sonunda, uluslararası İlişkiler teorisyeni Joseph Nye tarafından kullanılan “yumuşak güç”, yani “Soft Power” terimi, “bir devletin, diğer bir devlet üzerinde güç veya zor kullanmadan, bu devlete istediğini yaptırabilme yeterliği” olarak açıklanıyor. Yani soft power, başkalarını satın alarak ya da baskı ve zorbalıkla değil, özendirerek ve cezbederek etki altına alma yeteneğidir.
Joseph Nye’a göre uluslararası arenada başarılı olmak isteyen devletler, hem sert güce (Hard Power), hem de yumuşak güce (Soft Power) ihtiyaç duymalıdırlar. Yani hem diğer devletlere bir şey yaptırabilecek zorlayıcı güce sahip olup; hem de diğer devletlerin uzun dönem tercihlerini şekillendirebilecek kültür, fikir ve değerler gibi olgulara sahip olmalıdırlar.
HARD POWER
Sert gücün en belirgin özelliği askeri müdahalenin kullanılmasıdır. Oldukça basit bir şekilde, birinin hedeflerini elde etmek için askeri güç kullanmayı gerektirir.
TÜRKİYE’NİN GÜÇ KAABİLİYETİ
Türkiye’nin hard power kabiliyetini yukarıda vurguladık. Buna Milgem projeleri, milli tank ve savaş uçağı projelerini, kısa-orta-uzun menzilli hava savunma sistemlerini eklediğimizde Türkiye’nin önemli bir savaş gücü haline geldiğini söyleyebiliriz.
TÜRKİYE’DE DURUM
Türkiye, savunma sanayiinde önemli adımlar atarken Aselsan, Roketsan, TAI, TEİ gibi devlet savunma şirketleri, üretim yelpazesini alt özel sektöre (tedarikçilere) yayarak teknolojinin ekonomiye yansımasını sağlıyor. Savunma, Havacılık ve Uzay sektörlerinde faaliyet gösteren şirketlerin kümelenmesi ile oluşturulan SAHA İstanbul, Ankara, İzmir gibi dernekleri, askeri teknolojilerin ve yerli/milli tedarik zincirinin güçlendirilmesi amacını taşıyor.
Bir örnek konuyu anlatmaya yeterli; İHA/SİHA, dron teknolojisinin geliştirilmesi ile Cumhuriyet Türkiyesi’nin savunma refleksi önemli aşamalar kaydetti. Bu teknolojinin yapak zeka ile entegre edilmiş sivil versiyonları; sağlıktan ticarete, ulaşıma, otomotiv sektörüne kadar savunma sanayii dışındaki tüm alanlar için geçerli olacak.
Askeri teknolojiler savunma ve ekonomik/ticari faaliyetlerde ağırlık kazandıkça Türkiye’nin hard power caydırıcılık gücü de artıyor.
Türkiye’nin, soft power kapasitesi açısından da dünyanın en avantajlı ülkesi olduğu kabul ediliyor. Bazı uzmanlar Türkiye’nin Ortadoğu’da yumuşak güce sahip olduğu, Türkiye’nin mevcut dış politikası ışığında, Ortadoğu ile ilişkilerini yakın seviyede tutması, sorunlarla ilgilenmesi ve düzen kurucu bir politika izlemesi sonucu etkisinin arttığı tezini savunuyor.
Ayrıca Türkiye’nin, cumhuriyetin kuruluş tarihinden itibaren demokrasiyi yönetim şekli olarak belirlemesi ve seküler bir devlet kimliği oluşturması en önemli avantajı olarak değerlendiriliyor.
Türkiye’nin yumuşak güç avantajı sadece Ortadoğu için değil, jeopolitik konumunu, tarihi bağlarını, Türk nüfusunu da eklediğimizde Kafkaslar’dan Balkanlar’a, Asya’ya kadar çok geniş bir coğrafi alanı kapsıyor ve bu durum, Türkiye’nin hinterlandını küresel boyuta çıkarıyor.
En önemli faktör ise, dünyada genel kabul görmüş algıdır. Afganistan’dan Kosova’ya kadar dünyanın pek çok bölgesinde görev yapan Türk askeri, diğer ülkeler gibi “işgalci” olarak algılanmıyor. Barışı tesis etmek veya korumak amacıyla geldikleri, tarafsız davrandıkları ve halka yardımcı oldukları gerçeği Türkiye’nin en önemli silahını oluşturuyor.
Sonuç: Yeni dünyada Türkiye’nin sahip olduğu silahlarıyla belirleyici, oyun kurucu lider ülkelerden biri olacağını söylemek yanlış olmayacak.
BİR CEVAP YAZ